25 Şubat 2011 Cuma

Ve Ses Geldi...

Sessiz sinema ilk zamanlarda, sadece sessiz ve yazısızdı. Gün geçtikçe filmlerde zamanın ilerlediğini gösteren, mekan değişikliklerini gösteren yazılar görüntülerin arasına yerleşmeye başladı. Ve biraz daha zaman sonra kısa kısa konuşma yazıları görüntülerin arasına yerleşti. Öyle ki bir müddet sonra bu kesikli görüntü ve yazılar iyice kafa karıştırıcı olmaya başlamıştı.
1926 da yarı opera olan Don Juan New York’ta gösterildi. Bunun içinde yalnız müzik vardı. 1927 de ise ilk sesli film kabul edilen ‘’The Jazz Singer’’ (Caz Şarkıcısı) filmiyle sesli sinemaya adım atıldı. Tabi sesli sinemanın başlaması yanında birtakım zorlukları getirdi.
Oyuncuların ezberlemesi gereken metinler, konuşma aksanları, sesle görüntü arasındaki uyumsuzluklar gibi sorunlar sesli sinemayla birlikte doğdu. Bu dönemde genelde tiyatro oyuncuları filmler için tercih edildi.
Sesli sinemanın ilk yıllarında yönetmenler konuşmalara görüntülerden çok önem vermeye  başlamış ve dengeyi kuramadılar.  Ses öğesini görsellikle tamamlayıp anlatımını güçlendiren ilk yönetmen Fransız Rene Clair oldu. Milyon adlı filmiyle başarılı bir örnek oluşturdu.
Sesin sinemaya girmesiyle, sessiz sinemanın getirdiği abartılı jest ve mimikler yerini doğallık ve yalınlığa bıraktı.  
Japon sinemasında ise sesin sinemaya girişi biraz daha gecikmiş ve 1940lara doğru olmuştur. Bunun nedeni Japon sinemasında filmle birlikte anlatıcılarında kullanılması ve gerektiğinde filmle ilgili diyalogları anlatıcının dile getirmesidir.